18 Mayıs 2014 Pazar

Hayırseverliğe Karşı

Feral Faun

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bir çok şehirde, anarşistler “Bomba Değil Yemek” etkinliklerini örgütlemektedir. Bu projelerin örgütleyicileri, hiç kimsenin aç kalmaması gerektiği için yiyeceğin parasız olması gerektiğini anlatacaklardır. Kuşkusuz güzel bir histir...ve öyle bir fikirdir ki anarşistler hayırseverliğe başlayarak Hıristiyanlar, hippiler veya solcu liberaller gibi yanıt verirler.

“Bomba Değil Yemek” bununla birlikte farklıysa ne söylenecektir: Örgütleyicileri tarafından kullanılan karar verme aşaması hiyerarşisizdir. Hükümet veya şirket ödenekleri almazlar. Bir çok şehirde, yemeklerini tutuklanma riski taşıyan bir sivil itaatsizlik eylemi olarak dağıtırlar. Açıkça, "Bomba Değil Yemek" büyük ölçekli hayırsever bir bürokrasi değildir; aslında, çoğu kez “kayan bir ayakkabı” uğraşıdır...ama bu hayırseverliktir – ve bu kendi anarşist örgütleyiciler tarafından asla sorgulanmamaktadır.
Hayırseverlikler her hangi bir ekonomik sosyal sistemin zorunlu bir parçasıdır. Ekonomi tarafından empoze edilen kıtlık bazı insanların en temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı bir durum yaratır. Yüksek bir biçimde gelişmiş sosyal refah programları olan uluslarda bile, sistem içindeki çatlakların peşine düşenler vardır. Hayırseverlikler, devletin refah programına karşı olamayacak şekilde “halatı boşa alırlar”.  “Bomba Değil Yemek” benzeri gruplar, bu nedenle fakirin kendi yaratımları olmayan programların üzerindeki bağımlılıklarını sağlamlaştırarak sosyal düzeni sürdürmeye yardımcı olan gönüllü bir işgücüdür.

Yakınlık ilişkileri ile kullanılan karar verme aşaması ne kadar hiyerarşisiz olursa olsun her zaman otoriterdir. Programın örgütleyicileri Hayırseverlikten yararlananların insafındadırlar, böylelikle bu ilişkide kendi terimleriyle hareket etmekte özgür değildirler. Bu birinin hayırseverliği kabul etmek zorunda olduğu gibi küçük düşüren bir biçimde görülebilir. “Bomba Değil Yemek” gibi hayırsever yemekleri, herkesin adil bir pay aldığından emin olmak isteyen bazı gönüllüler tarafından dağıtılan nicelikte kendi seçimleri dışında yemekler için zamanında o yere varmak ve sırada durmak amacıyla bundan yararlananlara gereksinim duyar.  Elbette, bu, aç kalmaktan iyidir, fakat utandırma durumu en azından birinin istediği zaman yiyeceği yemek için bir bakkalda para ödeme sırasını beklemek kadar büyüktür. Böyle bir utanmayla geliştirdiğimiz uyuşukluk –bazı anarşistlerin sanki başka seçenekleri yokmuşçasına, yiyeceğe ödemekten kaçınmak amacıyla her gün hayırsever yemek yardımlarında yemeyi seçecekleri durum vasıtasıyla açığa vurulmakta olan uyuşma – toplumumuzun böyle utandıran etkileşimlerle nüfuz ettiği boyutu göstermektedir.  Hala, birileri, anarşistlerin böyle etkileşimleri, toplum tarafından empoze edilmiş utanma duygusunu yok etmek için farklı türde etkileşimler yaratmaya çabalayacaklarını ve böyle yapmak için kendi güçleri içerisinde yattığı kadarıyla reddedebileceklerini düşünebilir. Aksine, bir çoğu bu utanma duygusunu sağlamlaştıran programları yaratır. 


Fakat birinin çok iyi bildiği bir yoksulluktan muzdarip olan başka biri için empati duymanın ne anlamı var; diğerleriyle yemek paylaşma arzusunun ne önemi var? "Bomba Değil Yemek" benzeri programlar empatiyi ifade etmez, merhameti eder. Yemeği dağıtmak paylaşmak değildir; bu “bağışcı” ve “yararlanan” sosyal roller arasındaki hiyerarşik ve kişisel olmayan bir ilişkidir. Hayal gücünün eksikliği, anarşistleri zaten var olanlarla paralel olan kurumları yaratan Hıristiyanlar ve liberallerle aynı biçimde açlık probleminin (çoğu için soyut bir sorun olan) üstesinden gelme çalışmalarına yöneltmiştir. Anarşistlerin doğal olarak otoriter olan bir görevi yerine getirmeye teşebbüs etmesinin piş bir iş yaptıklarının düşünülmesi gibi ..buna dair hiçbir yanılsamaları olmayanlar neden hayırseverlik işi yapar? Anarşistler, bağımlılık yerine kendini belirlemeyi ve merhamet yerine uyumu teşvik eden yollar aramalıdırlar.  

“Bomba Değil Yemek”te anarşist olan hiçbir şey yoktur. İsmi bile otoritelere yönelik bir taleptir. Bu, örgütleyicilerinin sık sık sivil itaatsizliği kullanmalarının sebebidir – bu iktidardakilerin fakiri doyurmaları ve barınmalarını sağlaması için vicdanlarını okşama girişimidir. Bu programda kendi kendini belirlemeyi teşvik eden hiçbir şey yoktur. Bundan faydalananların bu rolü reddetmelerini ve istediklerini ve ihtiyaçlarını kuralları takip etmeden almaya başlamalarını teşvik eden hiçbir şey yoktur. "Bomba Değil Yemek", tüm diğer hayırseverlikler gibi, bundan faydalananları kendi yaşamlarının aktif yaratıcıları haline gelmesi yerine pasif alıcılar olarak kalmasını özendirir. Hayırseverliğin olduğu şeyi kabul etmek: tamamen yaşayabilmek için yok edilmek zorunda olunan ekonomikleştirilmiş varlığımızdaki öz ve kurumsallaştırılmış utanmanın başka bir görünümüdür.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

İsyankar Eylem Ve Mücadelenin Kendi Kendine Örgütlenmesi

Sasha K.

Anarşistler için, nasıl eyleneceği ve nasıl örgütleneceği birbiriyle derinlemesine bağlantılıdır. Ve bize, varolan anarşizmin çeşitli biçimlerinin kavrayışı için en kullanışlı metotları sağlayan gelecekteki bir toplumun arzu edilen biçiminin sorgulanması değil bu iki sorudur. İsyankâr anarşizm, isyankâr anarşistler tek bir blok oluşturmasalar da, fakat kendi perspektiflerinde aşırı derecede çeşitli olmakla beraber bu biçimlerden biridir. İsyankâr anarşizm sosyal sorunlara ideolojik bir çözüm, ideolojilerin ve fikirlerin kapitalist pazarındaki bir mal değil, arttırılması için analiz ve tartışma gerektiren kapitalizmin sürekliliğine ve devletin tahakkümüne bir son vermeye yöneltilmiş süregelen bir pratiktir. Tarihsel olarak, toplumun devleti arkasında bırakacak bir noktaya evirileceğine inanmış olanlar hariç çoğu anarşist, isyankar aktivitenin bazı çeşitlerinin toplumun radikal olarak dönüştürülmesinin zorunlu olduğuna inanmışlardır. Daha açık söylersek, bu devletin sömürülmüş ve dışlanmış tarafından varlığının vurup yıkılması gerektiği, o yüzden anarşistler saldırmak zorundadır anlamına gelmektedir: devletin yok olmasını beklemek yenilgidir.

Bazı isyankâr anarşistlerin bu genel problemi yaşadığını bazı saklı anlamları ayrıntılarıyla izah edeceğim: eğer devlet kendisi yok olmayacaksa, onun varlığına nasıl son vereceğiz? İsyankâr anarşizm esasen pratiktir ve saldırının örgütlenmesine odaklanır (isyankâr anarşistler örgütlenmeye karşı değildir fakat devlete ve sermayeye saldıran eylemleri engelleyebilen örgütlenme biçimlerinin tenkitçileridirler). O yüzden, "isyankâr" sıfatı geleceğin belirli bir modelini imlemez. Dünyayı tahakkümün ve sömürünün kurumlarından kurtarmanın isyankâr sürecinden geçmek zorunda olduğumuza inanan anarşistler, ayrıca, gelecekteki bir toplum yapısı hakkındaki fikirleri çeşitlilik gösterir—Mesela onlar Anarko-komünist olur, bireyci olur veya hatta primitivist olabilirler. Bir çoğu, insanların bir şans verildiğinde kendilerini örgütlemek için çeşitli sosyal formları seçeceğine inanarak geleceğin belirli ve tekil bir model sunmayı reddederler. Onlar, kendilerini “gerçeği taşıyanlar” olarak gören ve sosyal örgütlenme problemlerine kendi ideolojik ve resmi çözümlerini empoze etmeye çalışan gruplara ve eğilimlere karşı eleştireldirler. Bunun yerine, bir çok isyankâr anarşist, bunun, insanların tahakkümün kurumları olmadan yaşamayı öğreneceği kendi kendine örgütlü mücadeleleriyle gerçekleşeceğine inanırlar.  

İsyankâr anarşistler şu an dünyanın bir çok yerinde aktifken, bu makaledeki amaçlar, özellikle isyankâr anarşistlerin en aktif olduğu ülkeler olan İtalya ve Yunanistan’dakilerin aktiviteleri ve yazıları tarafından etkilenmiştir. Bir takım tutulmuş yer ve yayın etrafında toplanan bugünkü, fazlasıyla çeşitli İtalyan isyankâr anarşistlerinin camiası resmi örgütlenmeler dışında mücadelelerini sürdüren resmi olmayan bir ağ olarak varolurlar. Bu eğilim, kendisini sadece kitle eylemini ve “devrimci olmayan süreçlerde” propaganda etrafında merkezlenen eğitimsel ve evanjelist bir pratiği tercih eden ve bireysel isyan eylemlerini resmi olarak kabul etmeyen Platformist bir örgüt olan İtalyan Anarşist Federasyonu’ndan, ayrıca “anarşist” aktiviteye büyük oranda reformistçe yaklaşan İtalyan Liberter Belediyecilerinden ayırmak için “isyankâr anarşist” nitelemesi alınmıştır. 
İsyankâr anarşistler tarihsel determinist değildirler; bu, onların tarihi istediğimiz şeye gidiyor olduğundan ona ayak uydurmamız gerektiğine inanmadıkları anlamına gelir. Aksine, tarih açık bir kitap ve eylemlerimize bağlı olan bir yoldur. Bu anlamda, doğru bir eylem bağlam içerisinde değil, bağlama karşı gerçekleşir. Şimdiki durumdan kurtulmak için, bizler bağlama karşı eylemeliyiz ve eylemek için tarihsel olarak belirlenmiş bir zamanı beklememeliyiz çünkü öyle bir zaman gelmeyecektir. Eylem bağlamdan kaynaklanmaz, o bağlama karşı gerçekleşir ve bir momentin imkansızlığını bir sonrakinin imkanlılığına çevirerek bağlamı tamamen değiştirir. Ve bu isyankâr hadisenin kalbidir. İsyankâr hadise imkanın bağlamını dönüştürdüğü için, o ayrıca insanı ve insanın sosyal ilişkilerini de dönüştürür.

Gene de, bugün ile bir kırılmanın önünü açan isyankâr bir hadisenin ortaya çıkması için, bizler örgütlenme meselesine dikkat etmeliyiz. Anarşistler, bir ayaklanma potansiyelini açmak ve geliştirmek için ne yapabileceklerse yapmak zorundadırlar.

Örgütlenmenin bazı biçimleri, bununla birlikte, devlet ve sermaye ile kalıcı bir kırılma ve ayaklanmaya doğru gitmek için yeni bir geleceğe bugünküne karşı doğru bir şekilde eyleme potansiyelimizi boğarlar. Mücadele edenleri tek-birleşik bir örgütlenmede sentezlemeye ve mücadeleyi temsil etmeye kalkışan kalıcı örgütlenmeler, ayaklanma potansiyelini kapatma eğiliminde olan tüm örgütlenme biçimleridirler. Bu örgütlenme biçimleri eyleme gücümüzün esnek kombinasyonunu kısıtlayan biçimlerde mücadele edenlerin ilişkilerini resmileştirir ve katılaştırır. Yaratmak ve dönüştürmek için aktif gücümüz tek silahımızdır ve sömürülmüş ve dışlanmışların hareketi içerisindeki bu gücü kısıtlamak bizim en büyük zayıflığımızdır. Bu bizim örgütsüz olmamız gerektiği anlamına gelmez (bir imkansızlık—bizler ne kadar illegal olursa olsun her zaman bir düzeyde bir örgütlenmenin içerisindeyiz); esasen, bu örgütlenme sorusunu ortaya atar: bizler aktif güçlerimizi geliştiren bir yolda nasıl birleşeceğiz?

1. Kalıcı örgütlenmelere karşı: Kalıcı örgütlenmeler kendi mantıklarını edinme eğilimindedirler—ayaklanmanın yerini alan bir mantık. Kalıcı örgütlenmeyi uygulamada görmek için otoriter, Leninist grupların veya solcu, eylemci örgütlenmelerin işleyişlerine bakmak yeterli. Örgütlenmenin amacı grubu inşa etmeye ve diğer herkesi toplamaya dönüşür—kalıcılık ilksel amaç haline gelir. Güç mücadelede aktif olanlardan ayrılır ve örgütlenmede kurumsal hale gelir. Örgütçü örgütlenenden ayrı hale gelir ve mücadeleyi disipline etme ve mücadele hakkında konuşma rolünü üstlenme eğilimindedir.

2. İktidar ile arabuluculuğa karşı: Örgütler daha kalıcı hale geldiği ve insan toplamak hakkında kaygılandıkları için, kendi imajları hakkında da kaygılanacaklardır ve mücadele içerisinde harekete kötü nam getiren diğerlerinin eylemlerini kısıtlamaya kalkışacaktır. Kendi örgütlerinin içindeki gücü ne kadar tayin ederlerse, o kadar doğrudan eylemleri kısıtlama ve diyalogu ve arabuluculuğu teşvik etme eğiliminde olur. Safça, onlar iktidarın masasında bir sandalye kapmak için kitlesel vücutlarının gücünü kullanmak isteyeceklerdir. Bu süreç küreselleşme karşıtı hareketi içerisinde ağır bir şekilde işleyiştedir; en büyük örgütlenmeler gittikçe artarak iktidarla arabuluculuk yapmaya kalkışırlar. Bu ayrıca toplumda sendikaların aldığı roldür. Anarşistler için, elbette kapitalizme ve devlete bütünüyle karşı olarak, tayin edilmiş iktidar ile hiçbir diyalog olamaz. İktidardakilerin bir diyalogu başlatma hevesi kendi zayıflıklarının bir işareti olabilir ama bizim görüşmeye katılmak için aktif gücümüzü kısıtladığımız anda bu yenilgimizin başlangıcı olacaktır.

3. Resmiyet ve İllegalite: Resmi örgütlenmeler, insanları örgütçü ve örgütlünün resmi rollerine ayırırlar. Örgütçü ve örgütlülerin rolleri, elbette bizim anarşistler olarak üstesinden gelmeye çalıştığımız toplumun işleyişi için gerekli olan sosyal rolleri yansıtmaktadır. Buna ek olarak, resmi örgütlenme, kendini uygulamasından alınan karardan ayrılarak ve o nedenle eylemin otonomisini kısıtlayarak kararı eylemin kendisinin momentinden ve durumundan ayırmaya eğilimlidir. Bu eğilimlerin tümü, mücadeledekiler için hayati olan sosyal ilişkileri katılaştırır. Resmi örgütlenmeler çoğu kez, mücadeleyi tabiatında sosyalden politiğe dönüştürerek “hareketin” temsiliyeti rolünü üstlenir. İsyankâr anarşistler resmi olmayan örgütlenmeleri geliştirmekle ilgilenirler çünkü onlar, anarşistler olarak bizlerin mücadele edenlerin bir parçası olduğumuzun ve sömürülenleri, dışlanmışları politik olarak örgütlemenin üstünde mücadelelerin dışında olmadığımızın farkındadırlar.

4. Örgütlenme mücadeleden kaynaklanır, mücadele örgütlenmeden kaynaklanmaz: Çoğu resmi örgütlenme ilk olarak örgütü inşa etmeye çalışır sonra mücadeleyi veya “hareketi” örgütler.  İsyankâr anarşistler bunu tersine görürler. Uyum gruplarına dayanan resmi örgütlenme mücadeleden kaynaklanır. Uyum grupları mücadelede bağlantıları yapar ve sonra çoğu kez eylemleri koordine ederler; fakat, örgütlenme düzeyi resmi bir örgütlenmenin taleplerine değil, mücadelenin seviyesine dayanır.

5. Otonom eylem ve dayanışma: İsyankâr anarşistler, hiç bir örgütlenmenin diğerlerinin eylemini disipline etmek için bir pozisyonda olmasını gerektirmediği, bireyin ve uyum grubunun eylemlerinin otonom olduğunu kabul ederler. Fakat otonom eylem, mücadelede diğerleriyle devrimci dayanışma içinde eylediğimizde güçlü olur. Devrimci dayanışma  aktiftir ve tahakküm yapılarıyla çatışır; bu birinin mücadelesinin diğerlerinin mücadelesiyle bağlantı kuran doğrudan eylemdir.