Panerotizm: Yaşamın Dansı
Kaos bir danstır, yaşamın
akışkan bir dansı; ve bu dans erotiktir. Uygarlık kaostan nefret eder; ve bu
yüzden, Eros’tan da nefret eder. Hatta cinsel olarak özgür sayılan zamanlarda
bile, uygarlık erotik olanı bastırmıştır. Orgazmın yalnızca bedenlerin birkaç
küçük parçasında ve sadece bu parçaların doğru kullanılmasıyla sonuçlanır
olduğunu öğretir. Seksi neşeli, masum bir oyundan ziyade rekabete dayalı, başarı-merkezli
bir iş kılarak, Eros’u Mars’ın zırhına sıkıştırır.
Hâlâ daha böyle bir
bastırılmanın ortasında bile, Eros bu kalıbı kabul etmeyi reddediyor. Onun neşeli, dans eden görünüşü her yerde
Mars’ın zırhını delip geçiyor. Uygar varoluşumuz tarafından körleştirildiğimiz
kadar, yaşamın dansı da ufak tefek yollardan farkındalığımız içersine sızmayı
sürdürüyor. Günbatımını seyrederiz, ormanın ortasında dikiliriz, bir dağa
tırmanırız, çimenlerin üzerinde yalın ayak yürürüz, ve belirli bir mutluluk,
huşu ve sevinç duygusu hissetmeye başlarız. Uygarlığın sözde “cinsel yönden
duyarlı bölgeleri” ile sınırlandırılmamış bir orgazmın, tüm bedenin orgazmının
başlangıcıdır bu, fakat uygarlık asla duygunun kendini tamamlamasına müsaade
etmez. Aksi halde, uygarlığın ürünü olmayan herşeyin canlı ve neşeli bir
şekilde erotik olduğunu fark ederiz.
Ancak bazılarımız yavaş yavaş
uygarlığın anestezisinden uyanıyoruz. Her taşın, her ağacın, her nehrin, her
hayvanın, evrendeki her varlığın nitekim yalnızca canlı olmadığını, hatta şimdi
bile uygar canlılar olarak bizlerden daha canlı olduğunun farkına varıyoruz. Bu
farkındalık sadece entelektüel değil. Olamaz da yoksa uygarlık onu hemen başka
bir akademik teoriye çevirecektir. Onu hissediyoruz. Nehirlerin ve dağların
aşk-şarkılarını duyduk ve ağaçların danslarını gördük. Oldukça canlı
olduklarından, artık onları cansız şeyler olarak kullanmak istemiyoruz. Onların
aşıkları olmak istiyoruz, onların zarif, erotik danslarına katılmak istiyoruz.
Bizi ürkütüyor. Uygarlığın ölüm-dansı içimizdeki her hücreyi, her kası
donduruyor. Beceriksiz dansçılar ve beceriksiz aşıklar olacağımızı biliyoruz.
Aptal olacağız. Fakat özgürlüğümüz aptallığımızda yatıyor. Eğer aptal olabilirsek, uygarlığın
zincirlerini kırmaya, elde etme gereksinimimizi kaybetmeye başlamıştık bile.
Elde edecek bir gereksinim olmadan, yaşamın dansını öğrenmek için zamanımız
olur; ağaçların ve taşların ve nehirlerin aşıkları olmak için zamanımız olur.
Veya, daha doğrusu, zaman bizim için var olmaya son verir; yaşayan herşeyi sevmeyi
öğrendikçe dans yaşamlarımız olur. Hâlâ içimizde hüküm süreceğinden, onu
tamamen yeniden yaratacağız.
Öyleyse haydi yaşamın dansını
edelim. Utanmadan hantalca dans edelim, bizler için uygar insan beceriksiz
olamaz mı ki? Gözlerimizle, ayak parmaklarımızla, ellerimizle, kulaklarımızla
nehirlere, ağaçlara, dağlara aşk duyalım. Bedenimizin her parçası yaşamın
dansının erotik coşkusunun farkında olsun. Uçacağız. Dans edeceğiz. Şifa
bulacağız. İmgelemlerimizin kuvvetli olduğunu keşfedeceğiz, ki onlar arzu ettiğimiz
dünyayı yaratabilecek erotik dansın parçalarıdır.
Feral Faun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder